Muhteşem Gatsby
F. Scott Fitzgerald
Sevgili F. Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby’sine filmini
izlemeden önce elimi atmak istiyordum ve bunu başardım. Biricik ton ton okuma
(Booktube-A-Thon) sağ olsun. Sonrasında filmini de izleyerek bu başarıma, büyük
bir kabın içindeki dondurmanın üstüne kremşanti sıkıp bir tane de vişne
koyarmışçasına, bir başka güzel başarı eklemiş oldum (bu kısım biraz aç bir
anıma denk geldi).
Başarı deyip deyip duruyorum. Açıklamasını da getireyim.
Bence kitap okumak, film izlemek gibi kendimize zaman ayırmayı içeren sanatsal
ve yaratıcılığımızı destekleyen aktiviteleri yerine getirmek bulunduğumuz
iğrenç ötesi koşuşturmada, bir nevi bu maratonda zor. Bulunduğumuz sistem
stresten bitik, hayatın güzel yanlarını göremeyen, yaratıcı zekası -1500 olan,
beynini gün be gün kulağından dışarı akıtan bir toplum yaratıyor. Kısacası
monotonlaşıp aptallaşıyoruz. Hasta. Ediliyoruz. İstatistiki bir bilgi verecek
olursam geçen bir göz gezdirdiğim OT dergisinde Murat Menteş’in ilginç bir yazısı
dikkatimi çekti. Konu yaratıcı zeka. PİSA’nın araştırmasına göre (hangi kurum
hiçbir fikrim yok) (şimdi baktım ve Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı
imiş) Türkiye’de yaratıcı zekaya ve problem çözme becerisine sahip gençlerin
oranı %2,2 iken, sevgili Güney Kore’de sizce nasıl? %28! Koca bir %28... Yav
aradaki farka baktıkça ağlayasım geliyor. Peki sizce bunun nedeni ne? Bana göre
neden; eğitim sistemimizle başlayarak toplumun sahip olduğu görüşlerin yine
toplum üzerinde kısıtlayıcı bir etkisi olmasına kadar geniş bir sorunlar
skalasının önümüzde olması. Dünya dediğimiz şu hipodromda kitap okumak başarı,
filmini de izlemek daha büyük başarıdır.
Rantımı burada bitiriyorum.
Kitaba dönersek; başta biraz sıkıcı, Gatsby’mizle
tanıştıktan sonra ise giderek ilginçleşen ve güzelleşen bir hikaye vardı
karşımızda. Doğruyu söylemek gerekirse kitabı bitirdiğimde yüzümde kocaman bir
NELER OLUYOR ifadesi vardı. Bu ifade gerisinde memnuniyetsizliği de getirdi.
Başta Goodreads’te 5 üzerinden 4 vererek (benim gibi bol puancı birisi için şok
edici bir şey) memnuniyetsizliğimi göstermiştim. Sonra bir arkadaşımla uzun
uzadıya konuştuk ve BUM! Fikrim değişti. 5 yıldızı zarfın içine koyup masanın
üzerinde alınmayı bekler bir biçimde bırakıp çekip gittim.
Şunu söyleyebilirim ki bu kitap (arkasında yazdığı gibi)
Amerikan rüyasını anlatıyor. Bir aşk kitabı gibi değerlendirdiğimde gösterilen
mesajı alamamıştım. Konuştuğum arkadaşım evin sadece kapısına bakarak
düşünmemem gerektiğini, kapıya takılıp bütün evi görmezden geldiğimi gösterdi
bana. DANKE SCHON MEINE FREUNDIN <3
Film ise bütün evi değil de bir kapı iki-üç pencereyi almış
senaryosuna. Ama bu filmin kötü olduğu anlamına gelmez. Aksine filmi çok
beğendim. Sadece biraz daha derin olmasını isterdim. Yine de bu beklenilen bir
şey değil mi, sevgili okur? Kitaptan filme çevirilerde nadiren kitaptaki
derinlikte veya kitaptan daha derin oluyor filmler. Bu yüzden elimde hiç hayal
kırıklığı yok. AMA ELİMDE ve kulağımda HİÇ DURMADAN DİNLEYECEĞİM ŞARKILAR
VAR. Filmde kim müzikleri seçmiş, oynamış, koymuş bilmiyorum ama BAŞARILI. 2
günde 5 dakikalık şarkıyı bin kez dinledim. Tahmin edin hangi parça? KAPANIŞTA
ÇALAN TOGETHER/THE XX! Hani kendime şaşırıyorum nasıl şu zamana kadar The XX
adındaki harikulade olan bu parçayı yapmış bir grubu dinlememişim. Yani nasıl? bu
iki günde bu zararı kapattığımı size garantileyebilirim, sevgili okurlar
(çoğulsunuzdur umarım). Ve
de son olarak Leo'cum. Sadece o değil genel olarak çok güzeldi oyunculuk.
Kitapta verilen havayı her oyuncu bir şekilde vermişti. Hepsinin ellerine
sağlık.
~ Kısa bir spoiler zamanı ~
O Daisy pisliği. Var ya kitabın sonunda kafa atacaktım,
kendimi tuttum mükemmel bir iradeyle.
Değinmek istediğim bir diğer şeyse filmde Gatsby’nin ne
kadar takıntılı olduğunu fark ettiniz mi? Kitapta hissetmiştim ama göze
sokmuyordu ama filmde gerçekten çok belirgindi. Nerdeyse Daisy’nin neden
Gatsby’yi seçmediğine hak veriyordum.
Birde Jordan’la Nick arasında geçenler filmde yer
verilmemesi üzdü..
ALINTI
Kız olduğunu söyleyince çevirdim kafamı öte yana, ağladım.
“İyi,” dedim, “kız olduğuna memnunum. İnşallah aptalın teki olur. Bu dünyada
bir kız için istenecek en iyi şey bu: Güzel, cici bir alık olması!
25
~
“Çok kötü araba kullanıyorsun. Ya daha dikkatli ol, ya da
hiç o oturma o direksiyonun başına.”
“Dikkatliyim ben.”
“Hayır, değilsin.”
“İyi ya, diğerleri dikkatli nasıl olsa.”
“Ne alaka?”
“Yolumdan çekilirler. Kaza iki kişiyle yapılır.”
“Ya senin kadar dikkatsiz biri çıkarsa karşına?”
“İnşallah çıkmaz. Dikkatsiz insanlardan nefret ederim. Seni
de bu yüzden seviyorum ya.”
66
~
“Ben bir Arap Şeyhiyim,
Kalbinin sahibiyim.
Sen uyurken karanlıkta,
Gireceğim çadırına.”
85
~
“Bu dünyada yalnızca kovalananla kovalayan, her an bir
şeylerle meşgul olanla yorgun düşmüşler var.”
87
~
“Bundan kuşku duyan mı var,
Zenginler para, fakirler çocuk yapar.
Buldukları her fırsatta,
Kaşla göz arasında.”
103
~
Biliyordu ki bu kızı öptüğü zaman, o kelimelere sığmaz
hayallerini onun fani soluğuyla sonsuza dek birleştirdiği an, zihni bir daha
asla Tanrı’nın zihniymiş gibi, hoplayıp zıplayamayacaktı.
120
~
“Birine dostluğumuzu hayattayken göstermeyi öğrenelim,
öldükten sonra değil.”
181
~
İşte bu yüzden asılıyoruz küreklere, durmadan geçmişe doğru
sürüklensek de, akıntıya karşı ilerleyen teknelerimizde.
191
~
Gün geçtikçe daha güzel yazıyorsun 👍. İzin verirsen paylaşıyorum.
YanıtlaSil