9 Mart 2015 Pazartesi

Ağrıdağı Efsanesi Kitap Yorumu

Ağrıdağı Efsanesi

Yaşar Kemal

Öncelikle lafıma Yaşar Kemal'i anarak başlamak istiyorum. Ülkemiz için çok önemli bir yazardı, hala da önemli bir yazar. Ne zaman ki kitapları okunmayacak o zaman gerçekten bu dünyadan gitmiş olacaktır. Ki bunun yakın bir gelecekte gerçekleşmeyeceğini; hala kitaplarının, değerli kitaplarının, okunmaya devam edeceğini hepimiz biliyoruz.




Ağrıdağı Efsanesi'ni vefatından iki ay önce okumuştum. Okuma ödevi olarak verildiği için başta pek bir keyifle başlamadım, ne yalan söyleyeyim. Ödev olarak verilen kitaplar çoğu zaman beni sıkar. Ön yargıyla başladım. Ama sonra... İlk 10 sayfadan sonra kitap giderek hoşuma gitti. Yazı stili okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor. Yaşar Kemal'in yazı şekli, nasıl desem, hem eski hem yeni gibi. Eskiden kullanılan bir şekilde yazılmış yerler var, şimdiki yazı şekillerine taş çıkaracak yerler de var. Hele o tekrarlar. Tekrar edilen dizelerin, tekerlemelerin, şiirlerin, kehanetlerin büyük bir fanıyım. Kitaplara, tat katıyor. Sos gibi. Zorunlu değil, onsuz da yaşanır ama o katıldığında lezzet bambaşka oluyor. İşte Ağrıdağı Efsanesi'ndeki tekrarlar da aynen böyleydi. Belki çok azcık fazla. Belirtmemek olmaz, tekrardan sıkılmama bir tekrar kalmıştı. Yine de çok mistik bir hava katmış. Türk Edebiyatı hocam Hanım Hocaya buradan teşekkürlerimi iletiyorum arkadaşlar. O olmasaydı bu kitabı alıp da okumaz, bazı şeylerden eksik kalmış olacaktım.
(spoiler) Şimdiiii... Kurguya dönersek. Koca bir “NE OLUYOR ARKADAŞ?!” demek istiyorum. Özellikle sonuna. Sonunda ne oldu? Düzgün dozda romantizm, aksiyon ve bol bol kültürümüz vardı kitapta. Bilmediğim ve hoşuma giden birkaç şey öğrenmiş oldum. Gelenekler falan filan. Bunları yana bırakalım AHMET NE YAPTI SONUNDA? KENDİNİ Mİ ÖLDÜRDÜ? HANİ BUNLARIN 2500 BEBESİ FALAN OLACAKTI? KURT SÜRÜSÜ GİBİ YAŞAYIP GİDECEKLERDİ? Hayır, mutlu son olmasına bir gıdım kalmıştı. Mutlu bitebilirdi. Ahmet aklında neler neler kurdu da kendini attı göle? Sınıfça okuduğumuz için sınıfça bir tartışma yaptık bunun üzerine. Bazıları Gülbahar, Memo'yla yattı diye (ki yatmadı), yattığını düşündüğü için (kızı bir dinlese...), Memo istese onunla yatacağı için (öyle olsa ne olacak, kız adamı kurtarmak için yapacaktı bunu... affedemez miydi? Aşkı bu kadar mıydı?), yoksa (ki bence doğrusu bu) Ahmet Gülbahar'ı Memo'nun Gülbahar'ı sevdiği kadar sevemeyeceğini düşündüğü için kendini öldürdü. Öyle olsa bile son sayfalarda Gülbahar, gölde kaybolan Ahmet'e “Sen benim yerimde olsan, aynısını yapardın”gibisinden bir şey diyor. Ne alaka? BU KIZ NE SAÇMALIYOR? Yavrum Memo, hiçbirini hak etmedi be. Gitti paşa kızına vuruldu. Paşa kızıda göz göre göre Memo'yu içten içe yaktı bitirdi. Ahmet'i göreceğim de göreceğim, gitti Memo'dan anahtarı istedi. Hala düşününce içim öfkeyle doluyor. Yavrum Memo'ysa tek bir saç tutamıyla unutulmama sözü istedi. Favori karakterim Memo, favori ikinci karakterim Demirci. Gerisi yalandır. (spoiler)

Alıntı :3

t
Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa, ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar. (13)
t
“...Baban Beydi, sen paşa olmuşsun. Ağrını laneti başına olsun.” (21)
t
Niçin hep onu düşünüyor, niçin o geliyordu gözlerinin önüne? Uykuda, düşte hep o vardı. Her nereye baksa onu görüyordu. Kime, neye dokunsa, önce ona dokunuyordu. (33)
t
Ölürken, son sevgiyi, bütün bir ömürlük sevgiyi bir ana bir geceye sığdırmışlardı. (62)
t
“Ne istersem verir misin?” dedi.
“Veririm,” dedi Gülbahar, tok, inanmış, güvenli bir sesle. “Veririm.”
“Saçından birkaç tel isterim,” dedi Memo. (...)
“Çek kılıcını kes Memo,” dedi. “Gülbahar sana kurban.”
Memo kılıcı çekti, beliğin ucundan bir parçayı kesti, aldı, yüreğinin üstüne koydu.
“Bir de başka bir şey isterim,” dedi. (...)
“Gülbahar’ın bunu, bu geceyi, beni ölünceye kadar unutmamasını isterim.” (70)
t
Aşk kuşu bir yalımdır. Dokunduğu yüreği yalım eder. Sevda yuvası yalımdır.” (98)
t
Ve birikirler birikirler... Yüz bin yılın öfkesi ve de acısıyla... Şimdiki gibi sessiz birikirler. Ve bu kalabalığa güç yetmez. Onlarla ordular, bir dünya kadar ordu olsa başa çıkamaz. Bunlar bir araya gelmeyegörsünler, önüne geçilmez. (106)
t
Tanyerleri ışırken kavallarını bellerinden çekip Ağrıdağının öfkesini, sevdasını çalarlar. Ve gün kavuşurken bir ak kuş gelir... (119)
t

1 yorum: