Ağrıdağı Efsanesi
Yaşar Kemal
Öncelikle lafıma Yaşar
Kemal'i anarak başlamak istiyorum. Ülkemiz için çok önemli bir yazardı, hala da
önemli bir yazar. Ne zaman ki kitapları okunmayacak o zaman gerçekten bu
dünyadan gitmiş olacaktır. Ki bunun yakın bir gelecekte gerçekleşmeyeceğini; hala kitaplarının, değerli kitaplarının, okunmaya devam edeceğini hepimiz biliyoruz.
Ağrıdağı Efsanesi'ni vefatından iki ay önce okumuştum. Okuma ödevi olarak
verildiği için başta pek bir
keyifle başlamadım, ne yalan söyleyeyim. Ödev olarak verilen kitaplar çoğu zaman beni sıkar. Ön
yargıyla başladım. Ama sonra... İlk 10 sayfadan sonra kitap giderek hoşuma
gitti. Yazı stili okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor. Yaşar Kemal'in yazı şekli, nasıl desem, hem
eski hem yeni gibi. Eskiden kullanılan bir şekilde yazılmış yerler var, şimdiki
yazı şekillerine taş çıkaracak yerler de var. Hele o tekrarlar. Tekrar edilen
dizelerin, tekerlemelerin, şiirlerin, kehanetlerin büyük bir fanıyım.
Kitaplara, tat katıyor. Sos gibi. Zorunlu değil, onsuz da yaşanır ama o katıldığında lezzet bambaşka
oluyor. İşte Ağrıdağı Efsanesi'ndeki tekrarlar
da aynen böyleydi. Belki çok azcık fazla. Belirtmemek olmaz, tekrardan
sıkılmama bir tekrar kalmıştı. Yine de çok mistik bir hava katmış. Türk
Edebiyatı hocam Hanım Hocaya buradan teşekkürlerimi iletiyorum arkadaşlar. O
olmasaydı bu kitabı alıp da okumaz, bazı şeylerden eksik kalmış olacaktım.
(spoiler) Şimdiiii...
Kurguya dönersek. Koca bir “NE OLUYOR ARKADAŞ?!” demek istiyorum. Özellikle
sonuna. Sonunda ne oldu? Düzgün dozda romantizm,
aksiyon ve bol bol kültürümüz vardı kitapta. Bilmediğim ve hoşuma giden birkaç
şey öğrenmiş oldum. Gelenekler
falan filan. Bunları yana bırakalım AHMET NE YAPTI SONUNDA? KENDİNİ Mİ ÖLDÜRDÜ?
HANİ BUNLARIN 2500 BEBESİ FALAN OLACAKTI? KURT SÜRÜSÜ GİBİ YAŞAYIP
GİDECEKLERDİ? Hayır, mutlu son olmasına bir gıdım kalmıştı. Mutlu bitebilirdi.
Ahmet aklında neler neler kurdu da kendini attı göle? Sınıfça okuduğumuz için sınıfça bir
tartışma yaptık bunun üzerine. Bazıları Gülbahar, Memo'yla yattı diye (ki yatmadı),
yattığını düşündüğü için (kızı bir
dinlese...), Memo istese onunla yatacağı için (öyle olsa ne
olacak, kız adamı kurtarmak için yapacaktı bunu... affedemez miydi? Aşkı bu
kadar mıydı?), yoksa (ki bence doğrusu bu) Ahmet Gülbahar'ı
Memo'nun Gülbahar'ı sevdiği kadar sevemeyeceğini düşündüğü için kendini öldürdü. Öyle olsa bile son sayfalarda Gülbahar, gölde
kaybolan Ahmet'e “Sen benim yerimde olsan, aynısını yapardın”gibisinden bir şey
diyor. Ne alaka? BU KIZ NE SAÇMALIYOR? Yavrum Memo, hiçbirini hak etmedi be.
Gitti paşa kızına vuruldu. Paşa kızıda göz göre göre Memo'yu içten içe yaktı
bitirdi. Ahmet'i göreceğim de göreceğim, gitti Memo'dan anahtarı istedi. Hala düşününce içim öfkeyle doluyor.
Yavrum Memo'ysa tek bir saç tutamıyla unutulmama sözü istedi. Favori karakterim
Memo, favori ikinci karakterim Demirci. Gerisi yalandır. (spoiler)
Alıntı :3
t
Şu insanlar, şu dünyada
var oldukça her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa, ışığa, her şeye, her
şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına
ulaşamayacaklar. (13)
t
“...Baban Beydi, sen paşa
olmuşsun. Ağrını laneti başına olsun.” (21)
t
Niçin hep onu düşünüyor,
niçin o geliyordu gözlerinin önüne? Uykuda, düşte hep o vardı. Her nereye baksa
onu görüyordu. Kime, neye dokunsa, önce ona dokunuyordu. (33)
t
Ölürken, son sevgiyi,
bütün bir ömürlük sevgiyi bir ana bir geceye sığdırmışlardı. (62)
t
“Ne istersem verir misin?”
dedi.
“Veririm,” dedi Gülbahar,
tok, inanmış, güvenli bir sesle. “Veririm.”
“Saçından birkaç tel
isterim,” dedi Memo. (...)
“Çek kılıcını kes Memo,”
dedi. “Gülbahar sana kurban.”
Memo kılıcı çekti,
beliğin ucundan bir parçayı kesti, aldı, yüreğinin üstüne koydu.
“Bir de başka bir şey
isterim,” dedi. (...)
“Gülbahar’ın bunu, bu
geceyi, beni ölünceye kadar unutmamasını isterim.” (70)
t
Aşk kuşu bir yalımdır. Dokunduğu
yüreği yalım eder. Sevda yuvası yalımdır.” (98)
t
Ve birikirler
birikirler... Yüz bin yılın öfkesi ve de acısıyla... Şimdiki gibi sessiz
birikirler. Ve bu kalabalığa güç yetmez. Onlarla ordular, bir dünya kadar ordu
olsa başa çıkamaz. Bunlar bir araya gelmeyegörsünler, önüne geçilmez. (106)
t
Tanyerleri ışırken
kavallarını bellerinden çekip Ağrıdağının öfkesini, sevdasını çalarlar. Ve gün
kavuşurken bir ak kuş gelir... (119)
t
Benim yorumum
YanıtlaSil