Mezarlık Kitabı
Neil Gaiman
Bu kitabı bitireli
bir ay oldu ama yorumunu yazmaya bir türlü zaman olmadı. Araya iki haftalık
sınavlar, yeni yıl, performans ödevleri, testler, performans notu dilenmek için
harcanan ekstra zaman, soğuk, boş zaman olmayan bir tatil, kuzen nişanı ve iki
kitap girdi. Zaten eleştiri yazısı yazmak kötü olan aklım bu kadar aradan sonra
artık ne yazması gerektiğinden emin değil... AMA neyse ki neredeyse bütün
kitabı alıntı defterime yazdığım için eleştiriyi alıntılar üzerine yazacağım.
Ama ondan önce.... ben neden Neil Gaiman’ın
hiç bir kitabını okumamışım? Ne kadar çok şey kaçırdığımı kitaba başladığım an
anladım. Çok güzel bir yazım biçimi. Çok güzel bir kurgu. Kitapta geçen
tekerlemeler, havalı ve derin sözler... Her kitapta derin anlamlarla
karşılaşmıyoruz. En azından altı boş olmayan güzel sözlerle karşılaşmıyoruz.
Bir çok kitapta maceradan maceraya koşan karakterler günün sonunda mükemmel ana
düşünceye ulaşıp aydınlanıyor, bunun sonucunda da okuyanlar vay be ne harika
derin anlamlı kitaptı diyor. Bu kitap o kitaplar gibi değildi (ki onları da
severim). Baştan sona Nobody’nin büyümesi, büyürken ya başka kişiler tarafından
ya da kendi kendine yaşadığı olaylar sonucu öğrendiği ve büyümesine yardımcı
olduğu şeyler hakkındaydı. Nobody kitapta büyüdü. Her sayfanın sonunda bunun
bir anlamı olmalı dedim. Bu yıl veya ilerleyen yıllarda tekrar okuyup üzerine
daha fazla düşünmek istiyorum. Çünkü şimdi bile yeni yeni fark ettiğim
anlamlar, sonuçlar var. Neil Gaiman bir harikasın dostum.
Kitap
2008’de yayınlanmış ilerleyen yıllarda da 8 ödül almış (bence çok da
hakketmiş). Bunlardan en affillisi de sanırım Hugo Ödülleri En İyi Roman. Garip
ve birazcık da komik olan taraf ise kitap çocuk kitabı alanında birçok ödül
almış ama aynı zamanda genç yetişkinler (Young Adult/YA) alanında da ödül
almış. Artık hangi kategoriye konulur bilemiyorum.
Tek
sorun kapak. Bir kitabın içindeki çizimleri bu kadar hoş, (adını siz koyun)
mistikken nasıl olur kapak böyle olur. Mezar taşına, erkek suretine, kanatlı
bir mezar taşına ve bence ayakkabıya benziyor. Hayır ben mi anlamadım olayını
kapağın bilemiyorum. Belki çizilen, gösterilen şey Silas’tır. Burada ancak
yorum ve tahmin yapabilirim... Ama içine çizilmiş resimler..wunderbar.. Kitapla
çok uyumluydu ve bazı şeyleri zihnimde canlandırmama yardımcı oldu.
Kitabın yazılış biçimi kelimelerim ahengi
çeviride bile güzelken orijinal dilinde nasıl olur tahmin edemiyorum. İçinde
kelime oyunları, tekerlemeler, şarkılar ve daha fazla tekerlemeler olduğu için
alıntı bölümünde bulabildiklerimin İngilizcesini de ekledim.
Şimdi uzun
alıntıya başlayabiliriz.
n
Mezarlık kitabı
Sarsılsın kemikleri
Taşların üstünde
Ne de olsa o bir dilenci
Ait olmayan hiç kimseye
Rattle his bones
Over the stones
its only a pauper
Who nobody owns
n
Yere düştüğünde şaşırdı,
ama ağlamadı:
Eğer ağlarsanız, gelip
sizi karyolanıza
koyarlardı. (14)
n
"Kendisinden başka
kimseye benzemiyor,"
dedi Bayan Owens kesin
bir şekilde. "Hiç kimseye benzemiyor."
"Öyleyse ismi Nobody
olsun," dedi Silas. "Nobody Owens." (26)
n
"Mutlaka güzeldir,"
dedi Silas, "bir yere
ait olmak; bir
yuvaya." (29)
n
Normalde bir mezarlıkta
demokrasi yoktur, ancak ölüm en büyük demokrasidir;... (30)
n
Fidelis Ad Mortem
Ölüme Kadar Sadık (39)
Kitapta en çok hoşuma giden ayrıntılardan biri de bu. Kimin
aklına gelirdi kitaptaki ölü karakterlerin mezar taşlarını olayın içine katmak?
n
"Cahilsin
çocuk," dedi Bayan Lupescu. "Bu kötü. Hem cahil olmaktan da memnunsun
ki, bu daha da kötü." (67)
n
Şimdiyse mutlak bir
karanlıktaydı, birbiri ardına gelen ani itiş kakışlarla öne doğru düştüğünü,
rüzgarın yanından hızla estiğini hissediyordu. Korkutucuydu, ama aynı zamanda
keyif veriyordu. (74)
n
Orası yalnızca terk
edilmek üzere inşa edilmiş bir şehirdi; onu yapan yaratıkların tüm
korkularının, çılgınlıklarının ve nefretlerinin taş haline dönüştüğü bir şehir.
(77)
n
"Anlamı ne?"
"Teşekkür ederim. Ya
da hoşça kal. İkisi de." (88)
Vaaaoov. #mindfuck
n
Yüzünüzdeki burun kadar
belirginsiniz,” dedi Bay Pennyworth. “Ki burnunuz da dikkat çekici şekilde
belirgin. (99)
n
“Boşluk ol, toz ol, rüya
ol, rüzgar ol,
Gece ol, karanlık ol,
dilek ol, akıl ol,
Şimdi görünmeksizin kay,
süzül, kımılda,
Yukarıda, aşağıda, ortada
arada.” (122)
Be hole, be dust, be
dream, be wind
Be night, be dark, be
wish, be mind
Now slip, now slide, now
move, unseen
Above, beneath, betwixt,
between.
n
"İşte sana yatağın
yolunu gösterecek mum geliyor."
"İşte kafanı
uçuracak balta geliyor." (120)
n
“Zengini, fakiri, çıkın
yerlerinizden dışarı.
Gelip de edin Ölülerin
Dansı’nı.” (132)
n
“Her şey zamanı gelince
çiçeklenir. Tomurcuklanır, açar, çiçeklenir ve solar. Her şeyin bir zamanı
vardır.” (134)
Things blossom in their
time. They bud and bloom, blossom and fade. Everything in its time.”
Slaughter Ana’yı seviyorum.
n
“Tek tek herkes duyup
duracak
Gelip Ölülerin Dansı’nı
yapacak.” (136)
n
“Yürür ve dururuz, adım
atar ve döneriz,
Şimdi Ölülerin Dansı’nı
ederiz. (146)
n
“Merhaba Bod,” dedi.
“Merhaba,” dedi Bod
onunla dans ederken. “İsminizi bilmiyorum.”
“İsimler hiç önemli
değildir,” dedi kadın.
“Atınızı sevdim. Kocaman!
Atların o kadar büyük olabileceğini hiç bilmiyordum.”
“O, geniş sırtında en
kudretlinizi taşıyacak kadar hassas ve en ufağınızı taşıyacak kadar da
güçlüdür.”
“Ona binebilir miyim,”
diye sordu Bod.
“Bir gün,” dedi kadın ve
örümcek ağından etek uçları parıldadı. “Bir gün. Herkes biner.”
“Söz mü?”
“Söz.”
Ve bunun üzerine, dans
sona erdi.” (148)
Şimdi şu konuşmaya bakar mısınız? Oturup ağlayasım geliyor,
öyle güzel. Öleni taşıyacak atın en ufaklar için güçlü, en büyükler içinse hassas
olması gerektiği çok ironik, ilginç değil mi? Konusu ölüm olan kitapları bir
ayrı seviyorum.
n
“Hedefe yaklaşmak
yalnızca at nalı atmaca oyununda ve el bombalarında işe yarar.” (154)
n
“Sen canlısın Bod. Bu da
sonsuz bir potansiyelin olduğu anlamına geliyor. Her şeyi yapabilirsin,
herhangi bir şey yaratabilirsin, herhangi bir şeyi düşleyebilirsin. Eğer
dünyayı değiştirirsen, dünya değişir. Potansiyel. Öldüğün zaman, o yok olacak.
Son. Yarattığını yaratmış, düşünü düşlemiş, ismini yazmış olursun. Buraya
gömülebilirsin, hatta yürüyebilirsin. Ama potansiyel bitmiştir. (164)
Silas, bebeğim, mükemmelsin.
n
“...Birisi annemi, babamı
ve kız kardeşimi öldürdü,” dedi.
“Evet. Birisi öldürdü.”
“Bir adam mı?”
“Bir adam.”
“Bu da,” dedi Bod,
“yanlış soruyu sorduğun anlamına geliyor.”
Silas kaşlarını kaldırdı.
“Nasıl yani?”
“Eh,” dedi Bod. “Eğer
dışardaki dünyaya çıkarsam, soru, ‘Kim beni o adamdan koruyacak değil.”
“Değil mi?”
“Değil. Soru, ‘Kim o
adamı benden koruyacak?’ olacak. (166)
#Badass
n
Korku bulaşıcıdır. Ona
yakalanabilirsiniz. Bazen, korkunun gerçeğe dönüşmesi için birilerinin
korktuklarını söylemesi bile yeterlidir. (172)
n
“Kaçmayacağım...” (177)
n
“Eğer seni önemsemeydi,
onu üzemezdin ki,” (181)
n
“...Silas yaşamı ve ölümü tanıyor,” dedi Bayan Owens. “Bu
o kadar basit değil.” (198)
n
Gerçekten kayda değer bir
öğüt için bir şairden başka kime güvenebilirsiniz ki? (212)
n
“Sana sarılabilir miyim?”
(215)
Sarılma lanet olası pis kız.
n
“İlk sefer hatadır Jack.
Ama ikinci sefer felakettir.” (236)
n
O, Nobody Owens’tı; böyle
söyledi kendine. O, mezarlığın bir parçasıydı. Ona hiçbir şey olmayacaktı.
(240)
n
“İnsanlar imkansız olanı
unutmak isterler. Bu, onların dünyasını daha güvenli kılar,” dedi. (261)
n
“Bayan Lupescu nasıl
öldü?”
“Cesurca,” dedi Silas.
“Mücadele ederek. Diğerlerini korurken.” (262)
Favori karakterim: Bayan Lupescu
n
“Bana sevimli şey
diyordu. Artık kimse beni öyle çağırmayacak.” (262)
n
“...Kaç yaşında oldun?”
“Sanırım, on beş. Ama
hala her zamanki gibi hissediyorum,” dedi Bod. Slaughter Ana onun lafını kesip,
“Ben de hala, eski çayırda papatyalardan zincir yapan küçücük bir şey olduğum
zamanlardaki gibi hissediyorum. Sen daima sensindir, bu değişmez. Sen her zaman
değişirsin ve bu konuda yapabileceğin bir şey yoktur,” dedi. (270)
n
“Gerçekten de, hayat
canlıların elinde heba oluyor Nobody Owens. İçimizden biri yaşayacak kadar
ahmak ve o ben değilim...” (272)
n
Silas, “İnsanlar
değişebilir,” dedi ve sustu. (275)
n
“Öyleyse hoşçakal Silas.”
“Hoşçakal Nobody Owens.”
(277)
n
“Uyu benim küçük yavrum
Uyanana kadar uyu
Büyüdüğünde göreceksin
bütün dünyayı
Şayet yanılmıyorsam
tabii.
Bir sevgiliyi öp
Biraz dans et,
Keşfet ismini
Ve gömülü hazineyi.
Yüzleş hayatınla
Acılarıyla,
mutluluklarıyla,
Gidilmedik yol bırakma
geriye.” (278)
Kitabın veda bölümü çok güzel ağlattı. Bu kitap için mükemmel
son. Tabii bir son ne kadar mükemmel olabilirse.
n
Nihayet mezarlığa
dönmeden ya da Kır Atlı Hanım’la onun büyük kır atını sürmeden önce, edinilecek
yeni arkadaşlar, yeniden keşfedilecek eski arkadaşlar, yapılacak hatalar ve
yürünecek pek çok yol vardı. Ama şimdi ve o zaman arasında Hayat vardı ve Bod
gözleri ve yüreği apaçık ona doğru yürüyordu. (279)
n
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder