13 Ocak 2015 Salı

Mezarlık Kitabı Kitap Yorumu

Mezarlık Kitabı
Neil Gaiman
     Bu kitabı bitireli bir ay oldu ama yorumunu yazmaya bir türlü zaman olmadı. Araya iki haftalık sınavlar, yeni yıl, performans ödevleri, testler, performans notu dilenmek için harcanan ekstra zaman, soğuk, boş zaman olmayan bir tatil, kuzen nişanı ve iki kitap girdi. Zaten eleştiri yazısı yazmak kötü olan aklım bu kadar aradan sonra artık ne yazması gerektiğinden emin değil... AMA neyse ki neredeyse bütün kitabı alıntı defterime yazdığım için eleştiriyi alıntılar üzerine yazacağım.
     Ama ondan önce.... ben neden Neil Gaiman’ın hiç bir kitabını okumamışım? Ne kadar çok şey kaçırdığımı kitaba başladığım an anladım. Çok güzel bir yazım biçimi. Çok güzel bir kurgu. Kitapta geçen tekerlemeler, havalı ve derin sözler... Her kitapta derin anlamlarla karşılaşmıyoruz. En azından altı boş olmayan güzel sözlerle karşılaşmıyoruz. Bir çok kitapta maceradan maceraya koşan karakterler günün sonunda mükemmel ana düşünceye ulaşıp aydınlanıyor, bunun sonucunda da okuyanlar vay be ne harika derin anlamlı kitaptı diyor. Bu kitap o kitaplar gibi değildi (ki onları da severim). Baştan sona Nobody’nin büyümesi, büyürken ya başka kişiler tarafından ya da kendi kendine yaşadığı olaylar sonucu öğrendiği ve büyümesine yardımcı olduğu şeyler hakkındaydı. Nobody kitapta büyüdü. Her sayfanın sonunda bunun bir anlamı olmalı dedim. Bu yıl veya ilerleyen yıllarda tekrar okuyup üzerine daha fazla düşünmek istiyorum. Çünkü şimdi bile yeni yeni fark ettiğim anlamlar, sonuçlar var. Neil Gaiman bir harikasın dostum.
Kitap 2008’de yayınlanmış ilerleyen yıllarda da 8 ödül almış (bence çok da hakketmiş). Bunlardan en affillisi de sanırım Hugo Ödülleri En İyi Roman. Garip ve birazcık da komik olan taraf ise kitap çocuk kitabı alanında birçok ödül almış ama aynı zamanda genç yetişkinler (Young Adult/YA) alanında da ödül almış. Artık hangi kategoriye konulur bilemiyorum.
Tek sorun kapak. Bir kitabın içindeki çizimleri bu kadar hoş, (adını siz koyun) mistikken nasıl olur kapak böyle olur. Mezar taşına, erkek suretine, kanatlı bir mezar taşına ve bence ayakkabıya benziyor. Hayır ben mi anlamadım olayını kapağın bilemiyorum. Belki çizilen, gösterilen şey Silas’tır. Burada ancak yorum ve tahmin yapabilirim... Ama içine çizilmiş resimler..wunderbar.. Kitapla çok uyumluydu ve bazı şeyleri zihnimde canlandırmama yardımcı oldu.
     Kitabın yazılış biçimi kelimelerim ahengi çeviride bile güzelken orijinal dilinde nasıl olur tahmin edemiyorum. İçinde kelime oyunları, tekerlemeler, şarkılar ve daha fazla tekerlemeler olduğu için alıntı bölümünde bulabildiklerimin İngilizcesini de ekledim.


Şimdi uzun alıntıya başlayabiliriz.
n
Mezarlık kitabı
Sarsılsın kemikleri
Taşların üstünde
Ne de olsa o bir dilenci
Ait olmayan hiç kimseye

Rattle his bones
Over the stones
its only a pauper
Who nobody owns
n
Yere düştüğünde şaşırdı, ama ağlamadı:
Eğer ağlarsanız, gelip sizi karyolanıza
koyarlardı. (14)
n
"Kendisinden başka kimseye benzemiyor,"
dedi Bayan Owens kesin bir şekilde. "Hiç kimseye benzemiyor."
"Öyleyse ismi Nobody olsun," dedi Silas. "Nobody Owens." (26)
n
"Mutlaka güzeldir," dedi Silas, "bir yere
ait olmak; bir yuvaya." (29)
n
Normalde bir mezarlıkta demokrasi yoktur, ancak ölüm en büyük demokrasidir;... (30)
n
Fidelis Ad Mortem
Ölüme Kadar Sadık (39)
Kitapta en çok hoşuma giden ayrıntılardan biri de bu. Kimin aklına gelirdi kitaptaki ölü karakterlerin mezar taşlarını olayın içine katmak?
n
"Cahilsin çocuk," dedi Bayan Lupescu. "Bu kötü. Hem cahil olmaktan da memnunsun ki, bu daha da kötü." (67)
n
Şimdiyse mutlak bir karanlıktaydı, birbiri ardına gelen ani itiş kakışlarla öne doğru düştüğünü, rüzgarın yanından hızla estiğini hissediyordu. Korkutucuydu, ama aynı zamanda keyif veriyordu. (74)
n
Orası yalnızca terk edilmek üzere inşa edilmiş bir şehirdi; onu yapan yaratıkların tüm korkularının, çılgınlıklarının ve nefretlerinin taş haline dönüştüğü bir şehir. (77)
n
"Anlamı ne?"
"Teşekkür ederim. Ya da hoşça kal. İkisi de." (88)
Vaaaoov. #mindfuck
n
Yüzünüzdeki burun kadar belirginsiniz,” dedi Bay Pennyworth. “Ki burnunuz da dikkat çekici şekilde belirgin. (99)
n
“Boşluk ol, toz ol, rüya ol, rüzgar ol,
Gece ol, karanlık ol, dilek ol, akıl ol,
Şimdi görünmeksizin kay, süzül, kımılda,
Yukarıda, aşağıda, ortada arada.” (122)

Be hole, be dust, be dream, be wind
Be night, be dark, be wish, be mind
Now slip, now slide, now move, unseen
Above, beneath, betwixt, between.
n
"İşte sana yatağın yolunu gösterecek mum geliyor."
"İşte kafanı uçuracak balta geliyor." (120)
n
“Zengini, fakiri, çıkın yerlerinizden dışarı.
Gelip de edin Ölülerin Dansı’nı.” (132)
n
“Her şey zamanı gelince çiçeklenir. Tomurcuklanır, açar, çiçeklenir ve solar. Her şeyin bir zamanı vardır.” (134)

Things blossom in their time. They bud and bloom, blossom and fade. Everything in its time.”
Slaughter Ana’yı seviyorum.
n
“Tek tek herkes duyup duracak
Gelip Ölülerin Dansı’nı yapacak.” (136)
n
“Yürür ve dururuz, adım atar ve döneriz,
Şimdi Ölülerin Dansı’nı ederiz. (146)
n
“Merhaba Bod,” dedi.
“Merhaba,” dedi Bod onunla dans ederken. “İsminizi bilmiyorum.”
“İsimler hiç önemli değildir,” dedi kadın.
“Atınızı sevdim. Kocaman! Atların o kadar büyük olabileceğini hiç bilmiyordum.”
“O, geniş sırtında en kudretlinizi taşıyacak kadar hassas ve en ufağınızı taşıyacak kadar da güçlüdür.”
“Ona binebilir miyim,” diye sordu Bod.
“Bir gün,” dedi kadın ve örümcek ağından etek uçları parıldadı. “Bir gün. Herkes biner.”
“Söz mü?”
“Söz.”
Ve bunun üzerine, dans sona erdi.” (148)
Şimdi şu konuşmaya bakar mısınız? Oturup ağlayasım geliyor, öyle güzel. Öleni taşıyacak atın en ufaklar için güçlü, en büyükler içinse hassas olması gerektiği çok ironik, ilginç değil mi? Konusu ölüm olan kitapları bir ayrı seviyorum.
n
“Hedefe yaklaşmak yalnızca at nalı atmaca oyununda ve el bombalarında işe yarar.” (154)
n
“Sen canlısın Bod. Bu da sonsuz bir potansiyelin olduğu anlamına geliyor. Her şeyi yapabilirsin, herhangi bir şey yaratabilirsin, herhangi bir şeyi düşleyebilirsin. Eğer dünyayı değiştirirsen, dünya değişir. Potansiyel. Öldüğün zaman, o yok olacak. Son. Yarattığını yaratmış, düşünü düşlemiş, ismini yazmış olursun. Buraya gömülebilirsin, hatta yürüyebilirsin. Ama potansiyel bitmiştir. (164)
Silas, bebeğim, mükemmelsin.
n
“...Birisi annemi, babamı ve kız kardeşimi öldürdü,” dedi.
“Evet. Birisi öldürdü.”
“Bir adam mı?”
“Bir adam.”
“Bu da,” dedi Bod, “yanlış soruyu sorduğun anlamına geliyor.”
Silas kaşlarını kaldırdı. “Nasıl yani?”
“Eh,” dedi Bod. “Eğer dışardaki dünyaya çıkarsam, soru, ‘Kim beni o adamdan koruyacak değil.”
“Değil mi?”
“Değil. Soru, ‘Kim o adamı benden koruyacak?’ olacak. (166)
#Badass
n
Korku bulaşıcıdır. Ona yakalanabilirsiniz. Bazen, korkunun gerçeğe dönüşmesi için birilerinin korktuklarını söylemesi bile yeterlidir. (172)
n
“Kaçmayacağım...” (177)
n
“Eğer seni önemsemeydi, onu üzemezdin ki,” (181)
n
“...Silas  yaşamı ve ölümü tanıyor,” dedi Bayan Owens. “Bu o kadar basit değil.” (198)
n
Gerçekten kayda değer bir öğüt için bir şairden başka kime güvenebilirsiniz ki? (212)
n
“Sana sarılabilir miyim?” (215)
Sarılma lanet olası pis kız.
n
“İlk sefer hatadır Jack. Ama ikinci sefer felakettir.” (236)
n
O, Nobody Owens’tı; böyle söyledi kendine. O, mezarlığın bir parçasıydı. Ona hiçbir şey olmayacaktı. (240)
n
“İnsanlar imkansız olanı unutmak isterler. Bu, onların dünyasını daha güvenli kılar,” dedi. (261)
n
“Bayan Lupescu nasıl öldü?”
“Cesurca,” dedi Silas. “Mücadele ederek. Diğerlerini korurken.” (262)
Favori karakterim: Bayan Lupescu
n
“Bana sevimli şey diyordu. Artık kimse beni öyle çağırmayacak.” (262)
n
“...Kaç yaşında oldun?”
“Sanırım, on beş. Ama hala her zamanki gibi hissediyorum,” dedi Bod. Slaughter Ana onun lafını kesip, “Ben de hala, eski çayırda papatyalardan zincir yapan küçücük bir şey olduğum zamanlardaki gibi hissediyorum. Sen daima sensindir, bu değişmez. Sen her zaman değişirsin ve bu konuda yapabileceğin bir şey yoktur,” dedi. (270)
n
“Gerçekten de, hayat canlıların elinde heba oluyor Nobody Owens. İçimizden biri yaşayacak kadar ahmak ve o ben değilim...” (272)
n
Silas, “İnsanlar değişebilir,” dedi ve sustu. (275)
n
“Öyleyse hoşçakal Silas.”
“Hoşçakal Nobody Owens.” (277)
n
“Uyu benim küçük yavrum
Uyanana kadar uyu
Büyüdüğünde göreceksin bütün dünyayı
Şayet yanılmıyorsam tabii.

Bir sevgiliyi öp
Biraz dans et,
Keşfet ismini
Ve gömülü hazineyi.

Yüzleş hayatınla
Acılarıyla, mutluluklarıyla,
Gidilmedik yol bırakma geriye.” (278)
Kitabın veda bölümü çok güzel ağlattı. Bu kitap için mükemmel son. Tabii bir son ne kadar mükemmel olabilirse.
n
Nihayet mezarlığa dönmeden ya da Kır Atlı Hanım’la onun büyük kır atını sürmeden önce, edinilecek yeni arkadaşlar, yeniden keşfedilecek eski arkadaşlar, yapılacak hatalar ve yürünecek pek çok yol vardı. Ama şimdi ve o zaman arasında Hayat vardı ve Bod gözleri ve yüreği apaçık ona doğru yürüyordu. (279)
n

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder